ASO Başkanı Ardıç: “Marmara bölgesinde endüstriyel ve ticari tesisler yer sarsıntısı riski bağan illere çabucak taşınmalı”

ASO Başkanı Ardıç: “Marmara bölgesinde sınai ve ticari tesisler sarsıntı riski bağan illere çabucak taşınmalı”

ANKARA – Ankara Uran Odası Başkanı Seyit Ardıç, sanayi sektörüne müteveccih mukteza önlemlerin acilen alınmasının nazik önem taşıdığına vurgu yapan Ardıç, Marmara depremi üzere alınması gereken önlemlere ilgilendiren, “Endüstriyel ve ticari tesislerin, ülkemizde zelzele riski düşük olan bölgelere ve illere yönlendirilmesi birlikte gündeme hızlı hızlı alınmalıdır” dedi.

Ankara Sanayi Odası Çığır Komiteleri Ortak Toplantısı, Ankara Feza ve Havacılık İhtisas Tevhit Endüstri Bölgesi’nde gerçekleştirildi. Küşat konuşmasını ASO Başkanı Ardıç’ın yaptığı toplantıda, Gazi Üniversitesi Akademisyen Doç. Dr. Bülent Özmen “Kıyamet Yönetimi” başlıklı, TOBB Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Nuray Karancı, “Sarsıntı Psikolojisi” başlıklı, TOFAŞ Türk Araba Fabrikası İş ve Hararet Güvenliği Yöneticisi Ayhan Münevver, “Afetlerde Kontrol Istirdat” antetli ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Özdemir Saika “Afetlerin Hesaplı Etkileri” antetli birer sunum yaptı.

“Kahramanmaraş depremlerinin bütün kazançlı maliyeti 100 bilyon doları geçmektedir”

ASO Başkanı Seyit Ardıç burada yaptığı konuşmada, 45 binden fazla vatandaşın hayatını kaybettiği 11 ilde 650 bini aşan yapının, 232 bini acil yıkılacak, aheste hasarlı yahut yıkılmış olduğunun tayin edildiğini ve makro düzeyde enfrastrüktür hasarının oluştuğunu hatırlatarak, “Bina ve altyapı hasarlarının kazançlı maliyeti 34 milyar dolar civarındadır. Bu tutara yeniden mensur maliyetleri ve istihsal, işgücü, dış satım kayıpları eklenince Kahramanmaraş depremlerinin hep ekonomik maliyeti 100 milyar doları geçmektedir. Bu da yurtiçi gelirin kestirmece yüzde 10’una karşılama etmektedir” diyerek konuştu.

“Düzlük mübadele etmek zorunda kalan insanlarımızın konut talebi ve enfrastrüktür ihtiyacının artmasını gözden kaçırmamalıyız”

Sarsıntı bölgesinden 2 milyon insanın nakil olduğunu ele düzlük Ardıç, söz konusu göçün yer korkulu kendisine yöneldiği ilin Ankara olduğunu anlatım ederek, “Burada gözden kaçırmamamız müstelzim balaban tıpkı konu var. Bu kapı düzlük mübadele etmek zorunda kalan insanlarımızın bölük talebi ve enfrastrüktür ihtiyacının artmasıdır. Tıpkı zamanda gittikleri illerdeki meslek talebi ve istihdam ihtiyacı üstelik artıyor. Nedeniyle hareket bölgesinde baştan yapılanmanın birlikte, kafile alan şehirlerin mütebeddil can büyüklükleri kadar desteklenmesi balaban ehemmiyet arz ediyor” dedi.

“Gerçeklik anlamda beka sorunumuz depremdir”

Yaşanılan sarsıntı felaketinin arkası sıra bilgi insanlarının civar görüleri ile Marmara bölgesinde gerçekleşmesi beklenen depremin toplumda iri endişeye neden olduğuna vurgu eden Ardıç, “Elhak Marmara bölgesi, hem nüfusun hem bile hesaplı aktivitenin genişlik ağır sıklet olduğu bölgemizdir ve tedariksiz yakalanmamız halinde acı aynı depremin el açacağı katabolizma, ummak dahi istemediğimiz boyutlarda olacaktır. Ana anlamda beka sorunumuz depremdir” ifadelerini kullandı.

Olası Marmara depreminin İstanbul’a yönelik kayıp ve hasar tahminlerinin Türkiye’yi bekleyen nazik tehlikeye dayalı muhteşem ipuçları sunduğunu dile getiren Ardıç, “7,5 büyüklüğündeki aynı senaryo depreminde İstanbul’birlikte çokça tehlikeli, vahim ve orta hasar takanak bina sayısı, türlü gruplandırılmış senaryo ortalamaları itibarıyla 194 bin 392 ile 771 bin 860 bina beyninde saha almaktadır.

Yine çokça koskocaman olan tıpkı farklı vukuf, İstanbul’daki sanayi ve istihsal tesislerinin, eğitim bilimi ve kültür kurumlarının ve spor ve keyif tesislerin kısaca yüzde 90’ının, hasar oluşturabilen seviyede meydan hareketine maruz kalacağıdır” diyerek konuştu.

Ardıç, ticari alanların, endüstri ve üretim tesisleri ile konaklama tesislerinin yüzde 60’tan fazlasının keskin hasarın beklendiği bölgelerde bulunduğunu belirtti.

Ardıç, kentsel işlevlerin hareket sonrasında kabil olan sunma bodur sürede çarkıt haline dönmesinin, sosyal ve ekonomik namına iri önem taşıdığını savunarak, olası hasarın soylu erki ve sosyal olarak çokça ağır sıklet tıpkısı tabloya meni ettiğine dikkati çekti.

Marmara Denizi’ne kıyısı olan İstanbul’un yanı sıra Bursa, Kocaeli, Balıkesir, Tekirdağ, Çanakkale ve Yalova olduğunu hatırlatan Ardıç, muhtemel Marmara depreminin İstanbul’un ile mecmu 7 ilde yaklaşık 7 buçuk milyon hanedeki 24 milyon insanı etkileyeceğini aktardı.

“Marmara depreminde hasar görebilecek tesislerin zelzele riski düşük illere yönlendirilmesi hızlı hızlı gündeme alınmalıdır”

Uran sektörüne müteveccih muktezi önlemlerin acilen alınmasının şişman ehemmiyet taşıdığına vurgu işleyen Ardıç, Marmara depremi amacıyla alınması gereken önlemlere ilişik şu ifadeleri kullandı:

“İstanbul’da yüzdelik 90’ından fazlası hasar görebilecek alanlarda mevcut uran ve ticaret işletmelerinin, depreme dayanaklı arkaç getirilmesi ve riski henüz düşük olan bölgelere ve ihtiraz alanlarına taşınması gerekmektedir. Mavera yandan, vadi değiştirmesi gereken endüstriyel ve ticari tesislerin, ülkemizde zelzele riski bağan olan bölgelere ve illere yönlendirilmesi üstelik gündeme lahzada alınmalıdır.”

“Endüstriyel ve ticari tesislerinin zelzele riski bağan illere kaydırılması haddinden fazla hayır olacaktır”

Ardıç, söz konusu uygulamanın hayata geçirilmesi durumunda hem hareket hasarını önlemede hem üstelik lehçe eşitsizliklerin azaltılması bakımından kalkınma hedeflerine iri yardım sunacağını encam sürerek, “Nedeniyle stratejik ayrımsız tasarımla bulunan endüstriyel ve ticari tesislerin tıpkısı kısmının bölgedeki rezerv taşıma alanlarına, benzeri kısmının ise ülkemizdeki zelzele riski bağan olan illere kaydırılması haddinden fazla yerinde ve faydalı tıpkı aplikasyon olacaktır” diyerek konuştu.

Ardıç, kullanılmamış yatırımların yer sarsıntısı riski düşük illere yönlendirilmesinin, tamamlayan aplikasyon olacağını, benzeri zamanda de bölgeler arasındaki kalkınma dengesizliklerinin azaltılmasına hizmet edeceğini işaret etti.

“TCMB ve Türkiye Erinç Fonu’nun bünyesindeki şirketler tekrar başkentimize nakledilmelidir”

Marmara depreminde akademisyenler aracılığıyla ayn önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin finansal sisteminin saf dışı ayla geleceğini savunan Ardıç, “Bu itibarla İstanbul Mal Merkezi bünyesinde Türkiye Cumhuriyet Altını Format Bankası’nın (TCMB), Türkiye Erinç Fonu’nun ve bünyesindeki şirketler ile kamu bankası umumi müdürlüklerinin esasen başkentimize nakledilmelidir” dedi.

Gazi Üniversitesi Akademisyen Doç. Dr. Bülent Özmen, burada yaptığı konuşmada, “Ankara yer sarsıntısı açısından güvenli diyerek düşünülüyor olsa dahi son yıllarda yapılan çalışmalar bunun hakeza olmadığını biz gösterdi. Haddinden Fazla kesif aralıklarla veya çokça balaban deprem üretme potansiyeline cemaat olmasa birlikte Ankara’mızda cıvıl cıvıl faylar var. 1945’ten günümüze büyüklüğünde 6 defa resmi deprem bölgeleri haritası yayınlandı. Bunların önce dördünde Ankara az daha yer sarsıntısı sakıncasız diye gösterildiği amacıyla hep yapılaşmalarımız ona bakarak mamul. Kamuoyunda da Ankara risksiz diyerek bir algı oluşuk. Ta ki 2019 yılına gelinceye kadar. 1996 haritasında dahi 4. evre yer sarsıntısı bölgesinde gösterilmişti Ankara” dedi.

TOBB Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Nuray Karancı, depremde ruhsal düzeyde ana önemli olan konunun çekinmezlik duygusunu ütülmek olduğunu belirterek, “Yani yaşadığı yere, planlarına, güvenini kaybediyor. Kontrolünü kaybediyor. Hepimiz bir nebzecik şeyleri taharri etmeyi severiz. Edebildiğimizi düşünürüz. Amma taharri duygusu gidiyor. Henüz birlikte önemlisi umutlarını kaybediyorlar. Zira herkesin ileriye dönük beklentileri var. Bu umutlar bile ortadan kalkabiliyor” diye niteleyerek konuştu.

TOFAŞ Türk Otomobil Fabrikası İş ve Ateş Güvenliği Yöneticisi Ayhan Okumuş, sunumunun taharri ekibi gereklilikleri başlıklı bölümünde, arama uygulamasının, sırasıyla fiziksel taharri, köpeklerle taharri, dinleme cihazları ile kontrol, görüntülü taharri cihazları ile kontrol olduğunu söyledi.

Vazıh, kontrol kurtarma ekiplerinin görüngü yerinde belli başlı aynı bütün ile taharri yarmak zorunda olduğunu belirterek, kontrol kurtarma aşamalarının detaylarına ait şu ifadeleri kullandı:

“Kadro üyeleri kontrol yaptıkları bölgeleri işaretlemeli ve bölgenin akman olduğunu belirlemelidir. Kol elemanları kontrol esnasında gözlemleyerek, seslenerek, dinleyerek afetzedelerden olgun almaya çalışır. Fiziksel arama ile kurtarılan afetzedelerden sonradan yerlerin tespit edilmesinde eğitimli köpekler kullanılır. Köpekler emin sıfır veya istirdat ekiplerinin giremeyeceği yerlere girebilirler. Kapik marifetiyle bir ikaz alınmış ise dinleme cihazlarıyla daha kemiksiz bilgiye ulaşılmaya çalışılır. Günümüzde üretilen sismik/yankı bilimi dinleme cihazları haddinden fazla ileri teknolojik özelliklere sahiptirler. Bu cihazlar ile göçük altındaki boşluklarda, şaftlarda ve aralıklarda eksik, hayat dolu kişilerin ürettiği sinyalleri görüntülü ve sesli idrak etmek mümkündür. Dört yahut henüz çok duyarga ile serbest alanlarda curcunalı şeş/sismik frekanslardan duyulabilen seslere büyüklüğünde bilcümle sıklık yelpazesi algılanabilmektedir. Kontrol faaliyetleri neticesinde çöküntü altındaki afetzedenin umum yerinin tayin edilebilmesi üzere ve göçük altındaki pozisyonunun anlaşılabilmesi için görüntülü kontrol cihazları kullanılır. Bu cihazları kullanarak ekip aşama hamle afetzedeye yaklaşır ve akla yatkın tıpkısı şekilde onu çıkarabilmek üzere uygulamaya mergup.”

Orta Şark Beceri Üniversitesi Akademisyen Prof. Dr. Korkunç Özdemir Saika, “Afetlerin Konuşu Etkileri” mevzulu sunumunda, depremlere önceleri tedbir almanın kazançlı açıdan sonra felaketi kaldırmaktan çokça daha haşat ve olay olduğunu belirterek, “Kıyamet risk faktörlerini gözeterek yapılan ve kalkınmayı güçlendiren yatırımlar, afet sonrası müdahale ve iyileştirmede yapılan harcamalardan elan beş altı maliyetlidir. Kıran Riziko Yönetimi politika ve planları, devlet politikaları ve idare yapılarına karışma edilmelidir. Sektörel izlem ve planlamalarda Afet Risk Yönetimi’ne yer verilmeli; topluluk karar ita süreçlerine akıllıca mekanizmalarla dahil edilmelidir. Kamu kurumları tek başına kıran riskiyle kelle edemeyeceği amacıyla, kamu, özel, sivil tekmil paydaşlar süreçlerde kişi rollerini ve sorumluluklarını bilmelidir. Facia Risk Yönetimi’nin yerel düzeyde hayata geçirilmesinde, yerelliğe dair çözümleme, halkın süreçlere katılımı ve öncülüğü, evcil yetenek ve kaynakların geliştirilmesi, sivil ve özel sektörle işbirliği gereklidir. Kıyamet riziko ve kayıplarını önlemede mali araçların geliştirilmesi, çeşitlendirilmesi gereklidir” dedi.

Share: